Haber bültenlerinde kırmızıya kesmiş orman görüntüleri, gökyüzüne yükselen dumanlar, alevlerin içine çektiği ağaçlar, hayvanlar, hayat... Yine alevler düştü toprağa. Yine kulaklarımıza ulaştı o tanıdık acı çığlıklar: hayvanların, ağaçların sessiz haykırışı...
Bu kaçıncı?
Oysa biliyoruz, orman yangınlarının büyük bir kısmı “insan eliyle” çıkıyor. İhmal, dikkatsizlik, sorumsuzluk… Bir cam şişe, söndürülmemiş bir izmarit, rastgele yakılan mangal ateşi… Küçücük bir kıvılcım, binlerce hektarlık yaşam alanını yok edebiliyor. Üstelik doğa sadece ağaçlardan ibaret değil. Orman dediğimiz şey, bir denge, bir yaşam döngüsü. Ve biz, o döngüyü hoyratça kesip atıyoruz.
Soruyorum şimdi size:
Bu nasıl bir ihmal?
Bu nasıl bir vurdumduymazlık?
Bu nasıl bir vicdansızlıktır?
Ülkemizin dört bir yanı, ciğer gibi yanarken hâlâ ormanlık alanlara pikniğe gidip ateş yakan, izmaritini yere atan, "bana bir şey olmaz" mantığıyla yaşayan insanlarla doluyuz. Ne zaman anlayacağız, doğaya yapılan her saygısızlığın bir gün bize fatura olarak döneceğini?
Oysa orman, sadece ağaç değildir.
Orman, çocuğumuza bırakacağımız oksijen,
Yarın içeceğimiz su,
Bugün aldığımız nefestir.
Devletin alacağı önlemler kadar, vatandaşın da sorumluluğu vardır. Bu bilinçle hareket etmeden, alınan her tedbir eksik kalacaktır. Her yangından sonra "keşke" demekle yetinirsek, bir gün gerçekten çok geç olabilir.
Ama bir de bu yangınlara karşı canla başla mücadele eden insanlar var. Ormanın kalbine yürüyen, dumana, sıcağa, tehlikeye aldırmadan görev yapan, bazen günlerce uykusuz kalan, bazen de ne yazık ki şehit olan insanlar...
En büyük alkış onlar için:
Bir ağaç daha yanmasın diye terinin son damlasına kadar savaşan, canı pahasına doğayı savunan herkes için.
Canla başla, hayatını hiçe sayarak alevlerin içine yürüyen o kahraman itfaiyecilere sonsuz teşekkür borçluyuz.
Yanan sadece ağaç değil, geleceğimiz, ciğerlerimiz...