Tarihin bazı günleri vardır; yalnızca takvimde yer tutmaz, vicdanda da iz bırakır. 1 Mayıs da işte onlardan biridir. İşçi ve Emekçi Bayramı olarak bilinir ama aslında bir mücadelenin, bir hakkın, bir insanlık talebinin özetidir. Kutlanır, anılır, hatırlanır... Ama en önemlisi: sorgulanmalıdır.
1886’da Amerika’da başlayan, "günde 8 saatlik çalışma" talebiyle verilen o mücadele, zamanla dünya genelinde bir direnişin sembolüne dönüştü. İşçiler, haklarını sokakta aradı, çoğu zaman bedel ödedi. Kan, gözyaşı, baskı... Ama yılmadılar.
1 Mayıs bu yüzden sadece bir kutlama değil, emekçilerin tarih sahnesine "biz de varız" diye çıktığı gündür.
Peki ya bizde? Türkiye’de 1 Mayıs’ın tarihi, neredeyse kutlamalardan çok yasaklarla doludur.
Taksim Meydanı’nda kutlanmak istenen nice 1 Mayıs, polis barikatlarıyla, göz yaşartıcı gazlarla, gözaltılarla hatırlandı.
Yani 1 Mayıs’ın anlamı bizde çoğu zaman alın teri değil, alınan izin kadardı.
Devletin "kontrollü kutlama" anlayışı, meydanların anlamını zedeledi. Emekçilerin en doğal hakkı olan görünür olma arzusu, hep "güvenlik" gerekçesiyle gölgede bırakıldı.
Bugün ise 1 Mayıs, çoğu kişi için sadece bir tatil günü. Oysa meydanlar boşsa, sesler kısıksa, alın teri arka plana itildiyse; bu bayram sadece takvimde kalır.
Kamyon kasasında sigortasız çalıştırılan işçi de gecenin üçünde yemek taşıyan kurye de çocuğunu okula gönderemeyen asgari ücretli baba da "kutlama" kelimesinin uzağında yaşıyor.
Sendikaların gücü azalmış, işçilerin örgütlülüğü dağılmış, hak aramak neredeyse suç haline gelmiş durumda. Ve böyle bir ortamda 1 Mayıs, bir bayram olmaktan çok bir hatırlatma günü haline geliyor.
Ne Kutlayalım, Ne Düşünelim?
Evet, 1 Mayıs bir bayram. Ama sadece çelenk konulan, sosyal medyada "emek kutsaldır" yazılan bir gün olmamalı.
Bu gün; inşaat iskelesinde düşen işçinin adının anıldığı, tarlada güvencesiz çalışan kadının hatırlandığı, market raflarını dolduran ama kendi geçimini zor sağlayan kasiyerin sesi olduğu bir gün olmalı.
Bu yüzden 1 Mayıs’ta en çok ihtiyaç duyduğumuz şey: Samimiyet.
Gerçek bir toplumsal yüzleşme olmadan, bu günün ruhunu yaşatmak mümkün değil.
İktidarlar için sadece “kontrol edilecek” bir gün, muhalefet için sadece “slogan atılacak” bir gün olduğu sürece, 1 Mayıs’ı gerçek anlamıyla yaşayamayacağız.
1 Mayıs, sadece emekçinin değil, toplumun vicdanının da sınandığı gündür.