Hamit Erdem'in yeni kitabı çıktı: Mizanü'l-Hukuk Gazetesi ve Bekir Behlül Bey

Tarihe yön veren ancak unutulmaya yüz tutmuş önemli olaylar ve kişiler hakkında yaptığı belgesel niteliğinde çalışmalarıyla tanınan Hamit Erdem, yeni kitabıyla yine büyük ses getirdi. Özellikle Tarih ve Hukuk meraklılarının büyük ilgisini çeken 'Mizanü'l-Hukuk Gazetesi ve Bekir Behlül Bey' isimli eseri okuduğunuzda, aslında bir asırdır Türkiye'de 'hukuk ve adalet' kavramlarında yaşanan sancıların çok da değişmediğini farkedeceksiniz.

Editör: Şevket Arslan | 19 Mayıs 2025 Pazartesi 12:54 - Güncelleme: 19 Mayıs 2025 Pazartesi 13:08

Hamit Erdem'in yeni kitabı "MİZANÜ’L-HUKUK GAZETESİ ve BEKİR BEHLÜL BEY" çıktı. Tarihin kılcal damarlarına ışık tutan çalışmalarıyla tanınnan ünlü yazar, bu kitabıyla da özellikle gelecek nesillere büyük bir miras bırakmayı başarıyor.

“Mizanü’l-Hukuk”, günümüz Türkçesiyle “Hukukun Terazisi” anlamındadır. 1908’de Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra haftalık olarak yayımlanan bir gazetedir.
Mizanü’l-Hukuk gazetesi, yalnızca ülkemizin hukuk tarihi açısından deği, Türkiye’nin genel tarihi açısından da çok önemlidir. Ülkedeki ve İzmir’deki pek çok toplumsal ve hukuki olay Mizanü’l-Hukuk sütunlarında kendine yer bulmuştur.

Gazetenin yönetim yeri; İzmir-Kemeraltı, Beyler Sokağında 31 numaralı binadır.

Mizanü’l-Hukuk gazetesinin sahibi ve başyazarı; o dönem İzmir’in önemli aydın ve hukukçularından Avukat Bekir Behlül Bey’dir.

Bekir Behlül Bey, 1908’de İzmir Barosu’nun kurucusu ve ilk başkanıdır. Ayrıca o yıllarda bir süre Karşıyaka Belediye Başkanlığı da yapmıştır.

Bu çalışma, Osmanlıdan Cumhuriyete uzanan bir zaman diliminde yaşayan, sıra dışı bir dava vekili ve toplum önderi Bekir Behlül Bey’i ve onun öncülüğünü yaptığı bir “Hukuk Gazetesi”ni, unutulduğu yerden -bir nebze olsun- kamuoyu önüne çıkarmak üzere hazırlanmıştır.

Hamit Erdem, hukuk dünyasında büyük ses getiren ve “Mizanü’l-Hukuk”, yani günümüz Türkçesiyle “Hukukun Terazisi” eserini şu şekilde anlatıyor:

24 Temmuz 1908’de Abdülhamit rejimini deviren meşrutiyet yönetiminin yarattığı özgürlük havası İzmir’de de büyük bir coşku ile karşılanmıştır. Basın üzerindeki istibdat baskısı ve sansür ortadan kalkınca, bu özgürlük fırtınası İzmir’de farklı dillerde onlarca gazete ve derginin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan biri de Mizanü’l-Hukuk gazetesidir. “Mizan”ın, Osmanlıcada; “ölçü aleti, tartı, terazi, mahşer günü” vb. anlamları bulunmaktadır. Mizanü’l-Hukuk; “Hukuk Terazisi” ya da “Hukukun Terazisi” anlamında kullanılmıştır.

Mizanü’l-Hukuk gazetesi İkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra İzmir’de yayımlanan Türkiye’nin ilk Türkçe “Hukuk” gazetedir. Kemeraltı, Beyler Sokağı’nda 31 numaralı bina gazetenin merkezidir. Çarşamba günleri yayınlanan Mizanü’l-Hukuk haftalık bir gazetedir.

Mizanü’l-Hukuk gazetesi, asıl olarak hukuk ağırlıklı kuramsal makaleler ve vatandaşların hukuk alanındaki bütün meselelerine eğilmekle beraber, farklı sosyal sorunları sütunlarına taşıyan, aynı zamanda İzmir’in yerel haber ve şikayetlerini dile getiren etkili bir yayın organı olmuş, dönemin kamuoyunun gündeminde olan pek çok yazı sütunlarında kendine yer bulmuştur.

Örneğin, Meşrutiyetin ilanından sonra İzmir’de yapılan Meclis-i Mebusan seçimleri ve seçilen İzmir milletvekilleri; İttihat ve Terakki’nin kurulmasına önayak olduğu Boykotaj Cemiyeti’nin İzmir’deki çalışmaları ve Avusturya mallarının boykotu sorunu; Yönetim biçimi olarak tarihte meşrutiyet rejiminin ortaya çıkması ve Türkiye’de meşrutiyetin ilanı süreci; İstanbul’da Meclis-i Mebusan toplantıları ve Meclis-i Mebusan kararları; Meclis-i Mebusanın Kanun-ı Esasi tadilatları; Arazi-i Metruke denilen terkedilmiş ya da boşaltılmış arazilerin kayıt altına alınması sorunu; Kamuoyunda ses getiren ve gündem olan adli olaylar ve bunların mahkeme süreçleri; İstanbul’da 31 Mart Vakası nedeniyle ortaya çıkan şeriat tehlikesine karşı Tanin’de Hüseyin Cahit Bey’in yazısının İzmir kamuoyuna duyurulması; İttihat ve Terakki’nin, Osmanlı işçi sınıfının örgütlenme ve grev hakkını ortadan kaldıran Tatil-i Eşgal Kanunu değerlendirmesi; Tarihte hükümet darbeleri ve Türkiye’de hükümet darbesi girişimi; Gazeteci Ahmet Samim’in, İkinci Abdülhamit’i ve despotik iktidarını eleştirdiği mektubu; İstanbul’da ilan edilen sıkıyönetim ve sıkıyönetim bildirileri; İzmir şehir haberleri bunlardan bazılarıdır.

Burada dikkate değer bir başka nokta ve Mizanü’l-Hukuk’un kamuoyu önünde kendini konumlandırdığı asıl alan: Bütün bu gazetecilik ve “hukuk haberciliğinin” ötesinde yayınladığı makalelerle; sokağın ve yurttaşın hukukla buluşturulması, anayasanın Osmanlı toplumunun bütün bireyleri için getirdiği eşit yurttaşlık bilincini asıl sahiplerine ulaştırılması ve hukukun halk için nasıl yaşamsal bir kavram olduğunun bilince çıkarılmasını savunmasıdır.

Mizanü’l-Hukuk, İzmir’in içi ve çevresindeki il ve ilçelerde geniş bir abonelik sistemi kurmuş ve bu örgütlenmeye dayanarak yayın hayatını sürdürmüştür. Yayınlanışından kısa bir süre sonra 1500 aboneye ulaşmıştır ki -bugünün ölçülerinden bakıldığında bile- inanılması çok zor bir durum olduğu ortadadır. İzmir ve çevresinden 1500 sürekli okuyucunun olması, oldukça geniş bir hukuk kamuoyunun varlığını Mizanü’l-Hukuk’un kendisiyle birlikte ortaya çıkardığını göstermektedir.

***
Mizanü’l-Hukuk gazetesini çıkaran, aynı zamanda sahibi ve “başmuharriri” olan avukat Bekir Behlül Bey’dir (1862-1936). Ömrünü; İstibdat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet yılları içinde hukuk ve hukuk sorunlarına adamıştır.

O, İzmir Barosu’nun kurucusu ve ilk başkanıdır. Yine İzmir’de aynı yıllarda İttihad ve Medeniyet adlarındaki gazeteleri yayımlamıştır. Bekir Behlül Bey, 1909 yılı koşullarında Kemeraltı-Beyler Sokağı’nda modern bir matbaa kurmuş kendi gazetesi ve İzmir’de yayın yapan bir dizi gazeteyi “Mizanü’l-Hukuk” matbaasında basmıştır.

Millî Mücadele’ye destek vermiş, 1921’de Yunan Askeri Kumandanlığınca -Ankara Hükümeti’ne istihbarat sağladığı suçlamasıyla- Atina yakınlarındaki Liossa kampına sürülmüş, savaş sona erince İzmir’e dönerek çalışmalarına, İzmir Barosu Başkanı ve bir hukukçu olarak devam etmiştir. 1926’da TBMM tarafından “Beyaz Renkli” -cephe gerisinden mücadeleye katılanlara verilen- İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Bekir Behlül Bey, 1923’te İzmir Belediye Başkanı Vekili iken, İzmir’e annesinin kabrini ziyarete gelen Mustafa Kemal Paşa’ya da refakat etmiştir.

Bekir Behlül Bey gibi bir kişiliğin, Türkiye’nin yakın tarihinde son derece önemli hukuki ve sosyal başarılara imza atan; bir hukukçu, gazeteci, yayıncı ve avukat kimlikleriyle uzun yıllar İzmir’de kamuoyunun önünde olan bir aydının neredeyse unutulması; hakkında son derece az bilgiye sahip olmamız açıklanması zor bir durumdur.

Biz, Mizanü’l-Hukuk gazetesi vesilesiyle, farklı yer ve farklı zamanlarda ve çeşitli kaynaklarda yer alan bilgileri derleyerek, Bekir Behlül Bey’in bir hayli gölgeli biyografisini bir nebze olsun aralayabildik.

Bekir Behlül Bey’in avukatlığa başladığı yıllarda İzmir’in sanat ve kültür hayatının da içinde olduğu anlaşılmaktadır. İzmir’in o yıllardaki demografik yapısı; Rumların, Yahudilerin, Ermenilerin, Levantenlerin ve Türklerin birlikte yaşadıkları sosyal hayat, gerçek anlamda bir uluslar mozaiğinin bütün renkleriyle birlikte var oldukları bir dönemdir. İkinci Abdülhamit’in baskı rejiminin İstanbul’a kıyasla daha az hissedildiği İzmir’deki bu liberal ve kozmopolit toplumsal hava yeni düşüncelerin ve onlara sözcü farklı gazete ve dergilerin de yayımlanmaya başladığı dönemdir. Toplumsal hayatın nabzı dönemin kahvehanelerinde atmaktadır.

Bugünkü Hükümet Konağı yakınlarında bulunan ve Bekir Behlül Bey’in kardeşi İsmail Efendi’nin işlettiği Askeri Kıraathane de dahil olmak üzere dönemin İzmirli aydınlarının; Bıçakçızâde İsmail Hakkı, Baha Tevfik, Şahabettin Süleyman, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Hamit Suphi, Tevfik Nevzat, Uşakizâde Süleyman Tevfik, Doktor Taşçıoğlu Ethem, Hüseyin -İştirakçi- Hilmi… bu kıraathanelerde her gün toplanmaktadırlar.

Bekir Behlül Bey de 1893 yılında o dönem yayımlanan Hizmet gazetesi sahibi Ahmet Celadet Bey ile birlikte açtıkları bir büroda dava vekilliği yapmaya başlamış, 1894’de ise çağdaşı -yine İzmir’in ilk avukatlarından- Tevfik Nevzat Bey ile ortak bir büro açarak mesleğini sürdürmüş, 1905 tarihinde İzmir’de dava vekilliği mesleğini icra eden çoğu Hristiyan ve Musevi 89 ünlü kişinin içinde yer almıştır.

Bekir Behlül Bey’in meslektaşı ve büro arkadaşı Tevfik Nevzat Bey önce Bıçakçızâde İsmail Hakkı ve Halit Ziya (Uşaklıgil) ile 1894’de “Nevruz” adında bir düşünce ve edebiyat dergisi çıkarmış, daha sonra “Hizmet” ve “Ahenk” gazetelerini yayımlamış; Hizmet gazetesinin Kemeraltı’nda bulunan idarehanesi İzmir’in bir çeşit yazın hatta siyaset merkezlerinden birisi olmuştur. Avukat-Şair Tevfik Nevzat’ın özgürlükçü ve mücadeleci kişiliği siyasi bir komploya kurban gitmiştir. Saraya jurnal edilen Tevfik Nevzat üç yıl hapse mahkûm edilmiş, Adana cezaevinde cezasını çektiği sırada gardiyanlarca öldürülmüştür.

Bekir Behlül Bey İzmir’de böyle ortamda, istibdat baskısı ve özgürlük arayışı şartlarında dava vekilliği yaparken, o dönem kamuoyunda dikkatle izlenen bazı önemli davaların avukatlığını da yapmıştır. Bunlardan birisi de eşkıyalık ve adam öldürmek suçlarından yargılanan ünlü Çakırcalı Mehmet Efe’nin avukatı olmasıdır. İzmir Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada Çakırcalı Mehmet Efe ve yardımcısı Hacı Mustafa’yı, Bekir Behlül Bey savunmuş, zanlılar delil yetersizliğinden beraat etmiş, Çakırcalı Mehmet Efe -jandarmalar tarafından öldürülen babasının intikamını almak için- dağa, eşkıyalığa dönmüştür.

Meşrutiyet’in ilanını izleyen aylarda Dava Vekili Bekir Behlül Bey, kendi hukukçu kimliğini öne çıkaran çok önemli bir girişime önayak olmuştur. İzmir Barosu’nun kuruluşu için çalışmalara başlamış, kısa sürede sonuç almıştır.

Bekir Behlül Bey, 8 Kasım 1908 tarihinde İzmir Barosu’nun kurulduğunu Mizanü’l-Hukuk gazetesinde paylaşmış ve Baro Başkanlığına Bekir Behlül’ün, Başkan Yardımcılığına Artin Harunyan’ın, üyeliklere Nezaret Hilmi, Alber Tarika, Apostolidi ve Fevzi beylerin seçildiğini yazmıştır. İzmir Barosu Tüzüğü (Dahili Nizamname) Mizanü’l-Hukuk gazetesinin üçüncü ve dördüncü sayılarında yayımlanmıştır.

Bekir Behlül Bey, bir dönem Karşıyaka Belediye Başkanlığı da yapmıştır. Karşıyaka Belediyesi resmi internet sitesi tarihçesinde böyle bir bilgi bulunmazken, Mizanü’l-Hukuk gazetesinin 3

Kasım 1908 tarihli sayısında; Karşıyaka Belediye Başkanı seçilen Bekir Behlül’ün, Karşıyaka’da Mösyö Omirun’un Bahçesinde devlet erkânı, davetliler ve halka karşı yaptığı -ve Müslümanlarla Hristiyan Karşıyaka halkının kardeşliğini öne çıkardığı- konuşma metni yer almıştır.

Bekir Behlül Bey’in İttihatçılık ve İttihatçılar ile olan ilişkileri üzerine kapsamlı bilgilere sahip değiliz. Ancak dönemi anlatan bazı kaynaklardaki satır arası bilgilerde önemli ipuçları bulunmaktadır. Bekir Behlül Bey kendi yazılarında Meşrutiyetin ilanındaki rolü dolayısıyla bu konudaki başarının aslan payını İttihat ve Terakki’ye verdiği görülmektedir. Ancak yeni anayasal rejimde, “hukukun” siyaset tarafından eğilip bükülmesini onaylamadığı da görülmektedir. 1913 yılında İzmir valiliğine atanan -İttihatçıların önemli ismi- Rahmi Bey, sokak isimlerinin Türkçeleştirilmesi kampanyası başlatmış, Karşıyaka Belediyesi ise sokak tabelalarına “hem yeni, hem eski” isimlerini yazmıştır. Buna benzer gerilimler sonunda Karşıyaka’nın belediyeliği feshedilmiş, İzmir Belediyesine bağlanmıştır.

Buna benzer bir durum Cumhuriyet sonrası içinde geçerlidir. Kurtuluş Savaşı’na açık destek veren ve bu faaliyeti nedeniyle iki yıldan fazla Atina’da bir kampa sürülen Bekir Behlül Bey, 1923’de -İzmir’e gelen Mustafa Kemal Paşa’yı- İzmir Belediyesi Başkan Vekili sıfatıyla karşılamış ama Kemalist elit içinde sonraki yıllarda da ismine rastlanmamış, İzmir’de avukat olarak yaşamına devam etmiştir.

Mizanü’l-Hukuk gazetesinde öne çıkan isim, sahibi ve yazı işleri sorumlusu olan Bekir Behlül Bey’dir. Bu anlamda Bekir Behlül Bey, İzmir basın tarihinde son derece önemli bir yere sahiptir. Gazetedeki yazılarında görüldüğü üzere hukuk konusundaki bilgisi; hukuk tarihi, hukuk sosyolojisi, hukuk ve kanun ilişkisi, hukuk ve anayasa sorunu gibi o tarihte henüz hiç ele alınmayan önemli sorunların bizzat kendisi tarafından dile getirilmesi, bu konuların tartışılmasını özendirici çabalarını kaydetmek gerekmektedir.

Gazete’nin 3. sayısında yer alan bir makalesi; “padişahlık, tek adam ve saray rejiminden” meşrutiyette olsa bir hukuk ve anayasa rejimine geçişteki hak ve görevlerden, şöyle bahsetmektedir.

“… Başta hükümdarımız olduğu halde, harfiyen icrayı ahkamına tamamıyla riayet edeceğimize yemin eylediğimiz, mukaddes ve muazzez olarak tanıdığımız Kanun-ı Esasimiz efrat-ı ahalimize ne gibi hukuk-ı esasiye temin ediyor; … ne gibi kanunların tanzimini vaad ediyor. Efrat-ı ahalimizin hükümete karşı vazifeleri nedir?... Bunları ayrı ayrı tafsil ve izah edelim. Ortadan kaldırılması yasak olan Kanun-ı Esasimizin efrat-ı ahaliye temin eylediği hukuk-ı esasiye işte şunlardır:

1. Hakk-ı müsavat. (Hak eşitliği ilkesi)

2. Hürriyet-i şahsiye. (Kişisel özgürlük ilkesi)

3. Herkesin kendi hâkim-i kanuniyesini istemeye hakkı olması. (Kanunun egemenliği ilkesi)

4. Mesakinin taarruzdan masuniyeti. (Mesken dokunulmazlığı ilkesi)

5. Hakk-ı tasarrufun taarruzdan masuniyeti. (Tasarruf hakkının dokunulmazlığı ilkesi)

6. Müsaderenin memnuiyeti. (El koymanın yasaklanması ilkesi)

7. Bir memleketteki sınıf-ı ahalinin mensup oldukları edyânın serbesti-i icrasında, taarruz ve müdahaleden masuniyeti. (İnanç özgürlüğünün korunması ilkesi)

8. Hürriyet-i tedris. (Öğrenim hürriyeti ilkesi)

9. Serbesti-i matbuat. (Basın hürriyeti ilkesi)

10. Hakk-ı içtima ve iştirak. (Toplantı hakkı ve örgütlenme özgürlüğü ilkesi)

11. Memurin-i hükümete arzuhal vermek hakkı. (Çalışanların sosyal haklarını dile getirme ilkesi)
12. Mektupların açılmaktan masuniyeti. (Mektupların dokunulmazlığı ilkesi)

13. Lisan-ı resmiden maada herkesin istediği lisanları istimalde serbest bulunması (Herkesin ana dilini serbestçe kullanma ilkesi)

14. Memurin aleyhinde hakk-ı şikâyet (Resmi görevliyi dava hakkı ilkesi)

(Devam edilecektir.)”

İnsanın doğal ve anayasal hakları konulu yukarıdaki makale, 1908’in Ekim ayında kaleme alınmıştır. Bekir Behlül Bey’in, “devam edilecektir” kaydıyla kaleme aldığı yukarıdaki maddeler; “yani insanın doğal ve anayasal hakları” geçen bu kadar zamana rağmen hâlâ bütün toplumsal muhalefetin gerçekleştirmek için büyük bedeller ödediği temel haklar olunca, okuyanda bir yanılsama duygusu yaratmaktadır.

Sorunlarımız bugün -hâlâ- bu kadar ortak olabilir mi?

“Mizanü’l-Hukuk Gazetesi, Seçme Yazılar-1908”; Osmanlıdan Cumhuriyete uzanan bir zaman diliminde yaşayan sıra dışı bir dava vekili, bir hukukçu, bir belediye başkanı, bir yazar ve toplum önderini; Bekir Behlül Bey’i ve onun öncülüğünü yaptığı Hukuk Gazetesini, unutulduğu yerden tozlarını silkeleyip, bir nebze olsun kamuoyu önüne çıkarmak üzere hazırlanmıştır.

Soldan Sağa; Mizanü’l-Hukuk gazetesi sahibi ve başyazarı Bekir Behlül Bey, gazetenin ilk sayısının kapağı ve Mizanü’l-Hukuk Gazetesi Seçme Yazılar kitabı kapağı.

(*) MİZANÜ’L-HUKUK GAZETESİ -Seçme yazılar 1908- , İzmir’den Hukuk ve Adalet Yazıları,

Yayına Hazırlayanlar: Hamit Erdem, H. Baha Coşkun, Fadime Ersin, Yakın Yayınları, İzmir 2024

 

Müge Anlı'ya boykot çağrısı: Skandal reklam sonrası sessizlik eleştiriliyor!

Müge Anlı'ya boykot çağrısı: Skandal reklam sonrası sessizlik eleştiriliyor!

Kıvanç Tatlıtuğ yeni imajıyla olay oldu: 'Ne yapsa yakışıyor'

Kıvanç Tatlıtuğ yeni imajıyla olay oldu: 'Ne yapsa yakışıyor'

İlhan Şen, Aybüke Pusat ve Biran Damla Yılmaz 'Halef'te buluştu

İlhan Şen, Aybüke Pusat ve Biran Damla Yılmaz 'Halef'te buluştu

Dua Lipa nişanlandı

Dua Lipa nişanlandı

Sahte saat iddialarına milyonluk yanıt: Berkay koluna servet taktı!

Sahte saat iddialarına milyonluk yanıt: Berkay koluna servet taktı!

Survivor Sahra Işık anne oldu! Oğluna bakın ne isim koydu

Survivor Sahra Işık anne oldu! Oğluna bakın ne isim koydu